ANADOLUYA TEKRAR HİRİSTİYANLIĞI HAKİM KILMA PLANLARI DOSYASI

İSTANBUL FENER RUM PATRİĞİ BARTHOLOMEOS,  **RUHBAN OKULU NUN AÇILMASINI** İSTEDİ !

          İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos,tekrar ziyaret ederek, Heybeliada Ruhban Okulu nun yeniden faaliyete geçmesi için yasal düzenlemenin yapılmasını istedi.

 Bartholomeos un talebi üzerine gerçekleşen ziyarette Fener Rum Patriğinin avukatları da hazır bulundu.Patrik, avukatlarının kendisine eşlik etmesinin nedeninin, kendisinin **anlamadığı bazı teknik konuları izah etmek** olarak belirtti.

Yunanistanın Anadoluda hiristiyanlığı tekrar hakim kılmak planlarının bir parçası olarak AB-Avrupa Birliğini de arkasına alarak Türkiyeye baskı yaptıran Papaz bu emellerinin Yunanistana hizmet ettiğini saklamamaktadır.Çünkü karşısında bulunan yöneticilerin AB sevdası onları her konuda ellerini zayıflatmakta ve Türkiyeyi bile kaybetme sınırına getirmektedir:

Daha önce Türkiye yi ziyaret eden Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, Türkiye den Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını istemişti.

Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Fener Rum Patriğine Heybeliada Ruhban Okulunun İlahiyat Fakültesine bağlı olarak yeniden faaliyete geçmesini teklif etti. Ancak İstanbul Fener Rum Patriği Bartholomeos, bunun Ruhban Okulunun özüne aykırı olacağını düşünerek kesin bir dille reddetti.Patrik Bartholomeos bu görüşmede, davetlerde kendisini **Ekümenik Patrik** olarak tanıtmasının Lozan Antlaşması na aykırı olduğunun hatırlatılması üzerinde ise hiç durmadı.

AB, ABD ve Yunanistan dan aldığı destekle şımaran Bartholomeos isteklerini adeta bir emir havasında dile getirdi.Bartholomeos, Fener deki Patrikhane çevresinde bazı gayrimenkullerin satın alınmasının engellenmesini eleştirerek, bu uygulamaya son verilmesini istedi.

 

FENER DE VATİKAN KURMA ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR…ŞER ÜÇGENİ:UNESCO, AB ve ABDİSTANBUL DA VATİKAN KURMA PEŞİNDE…!

İSTANBUL UN FENER VE BALAT SEMTLERİNİN REHABİLİTASYONU İÇİN 7 MİLYAR EURO LUK AB DESTEĞİ

            İstanbul Fener Rum Patrikhanesi nin bulunduğu Fener ve Balat semtlerinin Rehabilitasyon Programı, Avrupa Komisyonu Türkiye temsilcisi Hansjörg Kretschmer ve Fatih Belediye Başkanı Eşref Albayrak ın katılmalarıyla yapılan bir basın toplantısı ile resmen başlatıldı.Büyükelçi Kretschmer basın toplantısında şöyle konuştu:

            **Bu iddialı program kapsamında Balat ve Fener semtlerinin gelişimi, her şehrin diğer tarihi semtlerinde de tekrarlanabilecek bir kentsel yenilenme modeli oluşturacak, hem de korunma ve yenilenme alanlarında uzun vadede İstanbul un diğer bölgelerinde ve Türkiye genelinde geliştirip kullanılabilecek bir uzmanlık oluşturacaktır.**

            Program ın görünürdeki amacı İstanbul Dünya Mirasının tarihi semtlerinden Balat ve Fener in yaşam şartlarını bu yerleşim alanlarındaki meskenlerin restorasyonu yoluyla iyileştirmektir. Türkiye bu iki semti, UNESCO Dünya Mirası Listesine aday göstererek Dünya Mirası Konvansiyonundaki imzası gereği bu bölgeyi tüm insanlık adına korumayı üstlenmiştir.

            Balat ve Fener, bu yolla kavuştukları önemli uluslar arası statüye karşın, sakinlerinin yetersiz ekonomik yapılarından kaynaklanan ve giderek ağırlaşan çürüme ve bozulma sorunları ile karşı karşıya bulunmaktadır.

            Bu sorunların giderilmesi için çeşitli sosyal ve mimari değerlendirmeler ışığında seçilecek 200 civarındaki tarihi evin rehabilitasyonu öngörülmektedir.

            Böylelikle, bu iki bölgedeki meskenlerin yaklaşık yedide birinin durumunun iyileştirilmesi bekleniyor. Bunlara ek olarak, yerel halk içindeki hedef gruplara bazı sosyal hizmetlerin ulaştırılması için STK lar tarafından işletilecek çok amaçlı bir toplum merkezi kurulacak.

            Bu merkezin temel amacı, bölge sakinlerine özellikle de gençlere ve ev kadınlarına ev dışında okuma-yazma kurslarına veya mesleki eğitime katılabilecekleri bir mekan sunmaktır. Annelere, beslenme ve çocuk bakımı ile üreme sağlığına ilişkin danışmanlık hizmeti verilecek. Çocuk sağlığını iyileştirmek üzere merkez bünyesinde bir aşı programı uygulanacak ve küçük şikayetler için de bir klinik kurulacak. Merkezde düzenlenen kurslara katılacak olan kadınlara küçük bir kreş açılması da düşünülmüş.

            Program, sadece Merkez in fiziksel altyapısını oluşturmakla kalmayacak, buna paralel olarak üreme sağlığı ve çocuk bakımına ilişkin bilinci artırmaya yönelik bir kampanya da yürütülecektir.

            Sınıflar, öğrenciler tarafından okul sonrası etüd için de kullanılabilecek. Amaç öğrencilere daha iyi çalışma şartları sunma ve dil, matematik ile bilgisayar gibi konulardaki derslerle geleneksel eğitimi tamamlamaktır.

            Son olarak, bölgenin temizliğinin artırılması amacıyla Fener ve Balat semtleri için katı atık yönetimi stratejisi geliştirecek ve bu stratejiye, söz konusu semtlerin canlı bir ekonomik faaliyet merkezi haline gelmesini teşvik eden Balat Pazarının iyileştirilmesi programı eşlik edecek.

           BARTHOLOMEOS A KARŞI KİLİSELER BAYRAK AÇTI

            İstanbul Fener Rum Patrikhanesi, 1928 yılında Yunanistan Ortodoks Kilisesine emanet bıraktığı ve aralarında Selanik ile Ege adaları dahil 36 metropolitliğin yönetiminin tekrar kendisine iade edilmesini istiyor.

            Fakat Yunanistan Başpiskoposu Hristodulu bunu reddediyor. Patrik Bartholomeos, son olarak Selanik Metropolitliğinin boş kalması nedeniyle Atina Başpiskoposuna bir mektup yazarak, yeni metropolit adayları listesinin kendisine intikal ettirilmesini istedi. Bartholomeos, bu şekilde yeni metropoliti kendisi tayin etmek istiyor. Hristodulos ise, Fener Rum Patriği Bartholomeos a cevap bile vermedi.

            ABD DEKİ ORTODOKS RUM KİLİSELERİ DE PATRİK BARTHOLOMEOS A KARŞI

            ABD deki Rum Ortodoks Kilisesi, daha önce kendisini bağlı kabul ettiği Fener Rum Patrikhanesinden bağımsız hareket etme yönünde adım attı.

            Amerikan Rum Ortodoks Kilisesinin delegeleri, Los Angeles te yaptıkları toplantıda, İstanbul Fener Rum Patrikhanesinden bağımsız karar alma yönünde bir karar üzerinde anlaştılar. Delegeler, Fener Rum Patrikhanesine bağlı kalmayı düşüneceklerini, ancak bu Kilisenin kendi üzerlerinde mutlak bir kontrolü olmayacağını kaydettiler.

            Önerilen değişiklikler çerçevesinde, Amerikan Ortodoks Kilisesi kendi Piskoposlarını da kendi seçecek. Mevcut durumda, Fener Rum Patrikhanesi hem Piskopos hem de Başpiskoposları atıyor.

            Amerikan Rum Ortodoks Kiliselerinin 1.5 milyon üyesi var ve ABD deki Rum Ortodoks Din Adamları Kongresine katılan 750 delegenin yüzde 70 i kararı kabul etti.

En doğru sözü sevgi Erenerol  hanım söylemiş…

TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİ BASIN SÖZCÜSÜ SEVGİ ERENEROL:**RUHBAN OKULU, PATRİKHANENİN HARP AKADEMİSİDİR**

            SEVGİ ERENEROL

            Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü

            *Fener Rum Patriği Bartholomeos, son ABD gezisinde ekümenik iddiasını açık bir şekilde dile getirmişti. Bunun anlamı nedir? Türk Ortodoks Patrikhanesi bu geziyi ve iddiayı nasıl bildiriyor?

            -Biliyorsunuz Lozan Antlaşmasına göre Fener Rum Patrikhanesi, Türkiye de yaşayan demiyorum, İstanbul da yaşayan Rumların dini ihtiyaçlarını karşılamak üzere batılı heyetlerin ricası üzerine kalmıştır. Yoksa Atatürk, Fener Rum Patrikhanesinin İstiklal Harbinden sonra hudut harici edilmesi konusunda aşırı ısrarlıydı. Bunun üzerine batılılar ve başta Lozan da Yunanistan ı teslim eden heyetin başkanı Venizelos olmak üzere birçok kişinin baskısıyla Türk heyeti, Patrikhane nin Türk toprakları üzerinde devam etmesine müsaade etmiştir. Ama hiçbir şekilde siyasi konulara bulaşmayacaktı. Ama gelin görün ki, bu olay Atatürk ün ölümünden sonra Osmanlı daki haline dönmeye başladı. Bunun ilk örneğini Marşal yardımında gördük. Yardımda, birçok kalemin yanında papaz yardımı da yer aldı. Bizim kanunlarımızda ancak Türk vatandaşı veya Osmanlı vatandaşı patrik olabilirdi. Ancak Patrik Athenagoras, ABD vatandaşıydı. Ve bir gecede Türk vatandaşlığına geçirilerek ABD den patrik olarak gönderildi. O gün de Lozan delinmiş oldu. Ve bunlar da bastırırsak kendi gücümüzü ele geçiririz ve Bizansın ihyasına doğru yavaş yavaş ilerleyebiliriz, dediler. Ve o günden bu yana gelen patriklerle hep bu emele bir adım daha ilerlediler. Ve 1991 de Fener Rum Patriği olarak Bartholomeos un Patrik seçilmesi işi iyiden iyiye çığırından çıkardı. Bu, ondan öncekilerden de daha cüretkar bir halde ne Lozan, ne anayasa, ne mer i kanunlarının hiçbirini kabul etmeden istediği gibi, bir devlet başkanı tavrıyla hareketlerini sürdürdü. Bu, ilk başta kendisini, dünyaya tanıtmak amacıyla, son yılların modası olan Çevre Olaylarına el attı ve burada da bir takım toplantılara el attı.

            BARTHOLOMEOS, TÜRKİYE YE AÇIKÇA MEYDAN OKUDU

            *Galiba birisi Karadeniz i kurtarma projesiydi..

            -Karadeniz i kurtarmaydı… ÇEVRE ve DİN. Heybeliada yı üs olarak aldılar. Yurtdışından bir sürü devlet başkanı hatta Ortodoks olan İngiltere kraliçesinin eşi de bu olayların içine dahil edilerek bu tür olaylarla kendisini yurtdışına tanıttı. Aynı şekilde yurtdışına birçok seyahatler tertipledi. O seyahatlerinde her görüştüğü kişi siyasi idi. Ya devlet bakanı, ya da başbakanlarla görüştü. Yani kendisinin bir siyasi konuğu olduğunu, Türk devletine kabul ettirmek için bu davranışlarda bulundu.

            Bunda suçu sadece Fener Rum Patrikhanesinde görmüyorum. Yetkililer de, ona bu imkanı sağlayanlar da suçlu. Çünkü yurtdışına çıkarken, Dışişlerinden izin alıyor. Nasıl olur da ona, bu sıfatları kullanarak yurtdışına gidip devlet adamlarıyla görüşmesine müsaade edilir? Dini kişilerle görüşmesi belki hoş karşılanabilirdi, kalkıp da siyasetçilerle görüşmesine müsaade edilmesi…. O zaman şu soru aklımıza geliyor, bizler Türk milleti olarak yöneticilerin bizden gizlediği bir şeyler mi var? Ona belirli ünvanlar verilmiş ve bu devlet tarafından bu ünvanlar kabul edilmiş de milletimizden mi saklanıyor? Bu sorular hepimizin aklına geliyor.

            Bu şekilde başlayan girişimler, ABD gezilerinde iyice ayyuka çıktı. Adeta Türkiye Cumhuriyeti Devletine meydan okur şekilde Bartholomeos kalktı dedi ki:**Evet ekümeniğim!** Bu güne kadar, bu kadar aleni olarak bu ifadeyi kullanamıyordu. İmzada gizli kapılar ardında kullanıyordu. Ama basının yüzüne karşı ekümenik olduğunu söylememişti. Buna rağmen hiçbir tepki almadı.

            İşte ihanetin en büyüğü yöneticiler tarafından orada görülmüştür. Hemen hakkında soruşturma açılması gerekirdi. Pasaportu eline verilip hudut dışına çıkarılması gerekirdi, çünkü Lozan daki statü belli. Lozan a göre, patrikler de papazlar ile birlikte Aynaroz a gönderilecek. Bunun kararı alınmıştır ve o gün yapılması gereken de oydu. Ama gelin görün ki, Türkiye yi yönetenler bunu yapmadı.

            Şu an Vatikan devleti, Patrikhanenin bulunduğu araziden daha küçük bir arazide faaliyetini sürdürüyor. Vatikan 80 dönümlük arazinin üzerinde kurulmuştur. Halbuki Patrikhane 113 dönüme kadar çıktı. Cumhuriyet in ilanı sırasında Patrikhane nin alanı yaklaşık 50 dönümdü. Kimse sormuyor bu gelişme nasıl oldu?

                      PATRİKHANE GİZLİ OLARAK ARAZİ VE GAYRİMENKUL SATIN ALIYOR

            *Devlet sormamış ama biz soralım:**Patrikhane nasıl 50 dönümden 113 dönüme çıktı?**

            -Gizli olarak mal ediniyorlar. Bunlar bize ancak 1994 senesinde bilgi olarak geldi. Oralardan (Fener den) Patrikhane toprak parçaları satın alıyor.

            19 yerin Patrikhane tarafından müstahdemlere yani çalışanlara oturacak yer adı altında satın aldığını ve kendi cemaati satın alınıp Patrikhaneye bağışlandığı söyleniyordu. Halbuki buradaki cemaatin çoğunluğu özellikle müstahdem seviyesindeki insanlar çok fakir insanlar.

            Bu evleri alacak parayı nereden bulabilirler? Bu paraları ya Patrikhane ya da Yunanistan daki kişiler veriyorlar. Patrikhanenin bu şekilde genişlemesi sağlanıyor.

            *Peki ekümenik ünvanı ile ilgili olarak bize biraz bilgi verebilir misiniz? Ekümenik ne demektir? Ve Patrik, neden ısrarla **Ekümenik Patrik olacağım** diyor?

            -Kendisini bütün Ortodoks aleminin lideri olarak kabul ediyor.

            Halbuki bu kendi keyfiyle ya da Avrupa Parlamentosunun kendisine Ekümenik Patrik demesiyle olmaz. Kutsal Kitap ta da Ekümenik Patrik diye bir şey yok. Bunlar sonradan dine sokulmuş ünvanlar. Ekümenliğin dinle alakası yok. Dini konu bile olsa gidip Avrupa Parlamentosu nda ne işi var? Yani anlayacağınız her şekilde Türk milletini uyutacaklar akılları sıra.

            Toplumumuzda bu konularla ilgilenen çok sayıda insanımız olmadığı için pekala her şeyi yutturuyorlar. Ne tesadüfse Tanrının bir lütfu olarak Kurtuluş Savaşında dedem Papa Eftim ortaya çıktı, Türk Ortodoks Patrikhanesinin kurulmasını sağladı. Ve bir şekilde de tezgahlarını 1922 senesinden beri elimizden geldiği kadar anlattık, anlatıyoruz…

          

            AYASOFYA YI HİÇBİR ZAMAN KİLİSE YAPAMAYACAKLAR!

            BİR ZAMANLAR İstanbul un üçe bölünmesi söz konusuydu. Üçe bölünme:Fatih Bölgesi, Surlariçi-Patrikhane ve Üsküdar Bölgesi olarak düşünülmüştü. ABD hatta Guvernor sistemi gündeme getirilip karşılığında 50 milyon dolar para teklif etmişti. Bunların hepsi, Patrikhaneyi devlet içinde devlet yapmak içindi. Ama şükür ki, devletin asıl sahipleri olayın farkına vardılar ve bunun önüne geçtiler. Duyduğumuz kadarı ile tekrar bu işin altyapısı oluşturuluyor.

            UNESCO ile yapılan birtakım anlaşmalarda bu bölge tamamen UNESCO nun denetimi altında. Ama yapılan bu yanlışların bedelini Türk milleti ödüyor.

            Ayasofya nın kilise veya cami olması önemli değil. Ayasofya fetihte ele geçirildiği için bir simgedir. Onun hiçbir zaman bir kiliseye çevrilmesi mümkün değildir. Ancak bizi bu topraklardan sürerlerse olabilir.

          UNESCO NUN DA AMACI PATRİKHANEYİ VATİKAN YAPMAK

*UNESCO, dünya üzerinde projeler hazırlayan uluslar arası bir kuruluş. Sizce UNESCO nun Fener-Balat bölgesini seçmesinin nedeni nedir? Fener Rum Patrikhanesinin bölgede bulunması en önemli etken olarak gösterilebilir mi?

            -Muhakkak olmuştur. Bunu sırdan bir sanat olarak görmemek lazım. Devlet içinde devlet oluşturmanın altyapısını hazırlamaya uğraşıyorlar. Fener Rum Patrikhanesi bazı şeyleri açık olarak yapmıyor. Ülkemizde bu faaliyetlere karşı çıkan etkili bir kamuoyu var. Bu sebepten bazı şeyleri gözlerden gizlemek için işte bu UNESCO ydu, çevre güzelleştirmeydi, şuydu, buydu…

            Dışarının dernekleri, kuruluşları tarafından bu altyapı böyle hazırlanıyor. Türkiye nin yönetici sınıfı da bilerek veya bilmeyerek bu projelere imza atıyor. Bunlar hep birer ihanet imzalarıdır ve ülkenin birlik ve bütünlüğüne karşı yapılmış davranışlardır.

            Ama ben şuna inanıyorum ki, UNESCO nun tek amacı Fener Rum Patrikhanesinin Vatikan gibi bir devlet haline gelmesine ortam hazırlamaktır. Bunun için de bu projeleri hazırlıyor.

            *Bartholomeos un ekümenik olmasının Türkiye açısından ne gibi olumsuz sonuçları olabilir?

            -Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik patrik olması bir kere Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısına ve laik sisteme aykırıdır. Ekümenik in evrensel yani bütün dünyayı kapsayan demektir. Siz, üniter bir devlette, ulus devletinde evrensel bir devlet adamı konumundaki bir kişiyi (Patriği) barındırabilir misiniz? Bu mümkün değil. Aynı şekilde laiklikte de böyle bir şey söz konusu olamaz.

            Laiklik le ekümenlik taban tabana zıt iki olgudur. Hristiyanların dünya çapında bir liderine sahip olursanız, birilerinin de Müslümanların halifesini isteme hakkı doğar. Her ikisi de ulus devlet ve laikliğe aykırı isteklerdir. Ama batılılar Türkiye yi ortadan kaldırmak için her türlü fırsatı değerlendiriyorlar. Bu yüzden bu papazın ekümenik olma iddiasını en başta ABD desteklemiştir.

            Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortaya çıkan Ortodoks camiayı ABD, ele geçirmek için Bartholomeos u kullanmayı düşündü. İstanbul Fener Rum Patrikhanesinin tarihten ve geçmişten gelen eşitler arasındaki **birinci konumu** sebebiyle Patrikhaneyi ekümenik ilan etmişlerdir. Bugün Moskova Patrikliği bunu kabul etmiyor. Moskova Patrikhanesi nin cemaati ise 1500 civarında. Bu bakımdan Moskova Patrikhanesi, ne idüğü belirsiz bir kurumun emrine girmez. Kudüs Ortodoks Patrikliğinin de bu konuya tepkisi vardır.

RUHBAN OKULU PATRİKHANENİN HARP AKADEMİSİDİR

          *Patrikhane kendisine yapılan 3 milyon dolarlık bağışı Cenevre deki bir bankaya transfer ediyor. Bu ne anlama geliyor?

-Heybeliada Ruhban Okulunun açılmayacağını bilerek vatandaşından yüklü miktarda bağış aldılar. Vatandaşını dolandırdılar. Adama hesap vermiyorlar. Zannederim o parayı belirli bir zaman zarfında çekmeleri yasak olmasına rağmen paraların tümünü çekmişler.

Bu paraları onlara veren şahıs da suçlu, çünkü Fener Rum Patrikhanesinin, Heybeliada Ruhban Okulunu açmayacağını onun da bilmesi gerekirdi. Ama olay, işadamına fazla dokununca ortaya çıktı.

Heybeliada Ruhban Okulu, Patrikhanenin Harp Akademisidir. Orada din adamı yetişmiyor. Eğer din adamına ihtiyaçları varsa, Yunanistan da okulları var. Oraya öğrenci gönderirler. Üstelik 1500 kişilik Rum cemaatinin yarısından çoğu yaşlı. Bu yaşlıları papaz yapacak halleri yok. Heybeliada Ruhban Okulu, öğrenci bulamadığı için öğrenimine ara verdi. Türkiye yıllar önce bu oyunu anladı.

Bu sebeple okul kapatılmadı, sadece eğitime ara verildi. Bugün okulda hala bir müdür yardımcısı var ve Milli Eğitim tarafından verilen görevi yapmaktadır.

 

Bir Rum işadamı ile Patrikhane nin Başpapazı Bartholomeos arasındaki 3.5 milyon dolarlık dava devam ediyor..Son söz, Türk adaletinin…

İSTANBUL FENER BAŞPAPAZI BARTHOLOMEOS UN ÇEVİRDİĞİ DOLAPLAR BİTMİYOR

Heybeliada daki papaz okulunun eğitime hemen açılıyormuş gibi bir hava verilerek kandırıldığını belirten BOSPHORUS HOLDİNG in sahibi Rum asıllı Türk vatandaşı VASİLAKİ FLORİDİ, yaptığı 3 milyon 500 bin dolarlık yardımın gayesinin dışında kullanıldığını, hakkını aradığında ise **İstanbul Fener Rum Patriği** tarafından ölümle tehdit edildiğini belirtti.

VASİLAKİ FLORİDİ, askerlik yaptığı sırada tanıştığı Rum papaz İlia Neronculi nin dostluğuna güvenip yapılan tekliflerin ardından Heybeliada Papaz Okulu için para yardımı8 yaptığını ifade etti. FLORİDİ, Amerika da bulunduğu bir dönemde Fener Rum Patrikhanesi adına açtırdığı ortak hesaptan bir anda yangından mal kaçırır gibi 3 milyon 300 bin dolar çekildiğini dile getirdi.

İSVİÇREYE TRANSFER

                      VASİLAKİ FLORİDİ nin Heybeliada Papaz Okulu nun yapımı için bağışladığı 3 milyon 300 bin dolar başka amaçlarla İstanbul Fener Rum Patrikhanesi  temsilcisi İsmail Küçük tarafından İsviçre nin Cenevre kentindeki bir bankaya transfer edilmiş.Vasilaki Floridi, 1996 yılında Yunanistan da İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos ile bir araya geldi. Söylendiğine göre, THE BOSPHORUS HOLDİNG in sahibi Floridi, İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos a, Heybeliada da yapımı süren Papaz Okulu na maddi destekte bulunmak istediğini söyledi. Bağış konusunda anlaşmaya varıldı. Bu görüşmeden bir süre sonra Floridi, İsviçre de Union Bank of Sweitzerland taki hesabından Toprakbank ın Beylikdüzü şubesine kendi ve İstanbul Fener Rum Patrikhanesi temsilcisi İsmail Sıtkı Küçük adına açılan hesaba toplam 3 milyon 300 bin dolar para gönderdi. Bu para, daha sonra İsmail Küçük ün çeşitli bankalardaki hesaplarına aktarıldı. Para transferinin ardından Heybeliada Papaz Okulu nu ziyaret eden Floridi, Teoloji Bölümünün yapımına başlanmadığını görünce, İstanbul Fener Rum Başpapazlığını aradı. Ancak buradan tatmin edici bir cevap alamadı. Paranın şarta bağlı olarak bağışlandığını belirten Floridi, 1999 yılında avukatı aracılığıyla Kadıköy Asliye Hakimliğine başvurarak İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos, Başmitropolit Yuvakim, 20 metropolit, Episkopos Sinadon Dionisios ile Patrikhane temsilcisi İsmail Küçük hakkında tazminat davası açtı. Floridi Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dava dilekçesinde, **5 yıl önce Ruhban Okulunun Teoloji Bölümünün  açılması için Milli Eğitim Bakanlığına başvurma kararı aldıklarını belirterek, bu görüşmeden sonra İstanbul Fener Rum Patrikhanesi hesabına 3 milyon 300 bin dolar yatırdığını kaydetti. Böylece Floridi, parayı söz verdiği amaçla kullanmamakla suçladığı Fener Rum patrikhanesi yöneticileri aleyhine dava açmış oldu.

            PATRİKHANE **3 MİLYON DOLARI İNKAR EDİYOR!**

            Bu gelişmelerin ardından başmetropolit Halkidon Yuvakim ünvanına sahip İliya Nerankuli hakkında haciz işlemi başlatan Floridi aleyhine, Kadıköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesine 5 milyar liralık alacak davası açtı. Metropolit Yuvakim mahkemeye verdiği dilekçede, yurtdışında bulunduğu bir dönemde Floridi nin evine haksız yere haciz getirdiğini belirterek, **Böyle bir alacağı bulunmamasına rağmen evime haciz getirdi. Ben de bu parayı ödemek zorunda kaldım. Davacı ilamsız icra takibi başlatmış ve çilingirle evimin kapısını açtırmış. Ben de eşyalarımı kurtarmak için talep ettiği parayı ödedim. Bu olay nedeniyle büyük üzüntü çektim. Benden haksız yere aldığı parayı ödemesini istiyorum**

            SÜRPRİZ DELİLLER!

            Bu gelişmeler yaşanırken, işadamı Floridi nin Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasının son duruşmasında sürpriz bir delil ortaya çıktı. 3 milyon 300 bin doların transferinde aracılık yapan İstanbul Fener Rum Patrikhanesi temsilcisi İsmail Küçük ün hesap hareketlerini gösteren dekont, mahkemeye ulaştı. Bu dekonttan anlaşıldığına göre İsmail Küçük, Bahçeşehir Kentbank şubesinden hesabından İsviçre nin Cenevre kentindeki Union Bank Caire deki bir hesaba 3 milyon dolar göndermiş.

 

            FLORİDİ:**ÇOK ÜZGÜNÜM!**

           

            İstanbullu işadamı Vasilaki Floridi, bu gelişmelerden utanç duyduğunu ve çok üzüldüğünü söyleyerek şöyle konuştu:**Bana asker arkadaşım olan bir insanın gelip de yardım etmesiyle başlayan bu olayların sonunun böyle olması beni üzdü. Ben son derece iyi niyetlerle bir şeyler yapmaya çalıştım. Ama iyi niyetimin suistimal edildiğini geç de olsa anladım. Haklı olarak paramın hesabını sorunca da, ölümle tehdit edilmeye başlandım. Can güvenliğim konusunda ilgili makamlara başvuruda bulundum. Kutsal olduğu belirtilen böyle yerlerde bu gelişmelerin olması hiç de hoş değil. Oysa bana Heybeliada Ruhban Okulunun hemen açılacağını, eğitime başlayacağını söylemişlerdi. Hatta birçok belge gösterdiler. Ancak şimdi gerçekleri anlamaya başladım.**

            BARTHOLOMEOS, FLORİDİ Yİ ÖLÜMLE TEHDİT EDİYOR!

            Heybeliada daki Papaz Okulu nun Teoloji Bölümünün açılması için verdiği3 milyon 300 bin doların okul açılmadan kullanıldığı iddiasıyla İstanbul Fener Rum Başpapazının daralarında bulunduğu 23 kişi hakkında tazminat davası açan işadamı Vasilaki Floridi, ölümle tehdit edildiği gerekçesiyle Kadıköy Cumhuriyet Savcılığına başvurdu. Kadıköy Adliyesine gelen işadamı Floridi, **Ölümle tehdit ve şantaj** suçlamasıyla İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos, Patrik Vekili metropolit Theoliptos, Sen Sinod Meclisi üyeleri ile Başpapazlık temsilcisi İsmail Küçük ün cezalandırılmalarını talep eden dilekçesini Kadıköy Cumhuriyet Savcısı Müçteba Numanoğlu na verdi. Floridi, suç duyurusu dilekçesinde **Türkiye de yaşayan Hristiyan dinine mensup bir Türk vatandaşı olarak** 3 milyon 300 bin dolarının akıbeti için Başpapaz Bartholomeos, Sen Sinod Meclisi üyeleri ve İsmail Sıtkı Küçük aleyhine Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesine dava açtığını belirterek, bu dava nedeniyle bu kişiler tarafından sürekli olarak rahatsız edildiğini ve ölümle tehdit edildiğini belirtti. Floridi başvurusunda, can güvenliği için koruma görevlisi verilmesini de talep etti. Dilekçesinde, dava açtıktan sonra birtakım kişilerin oturduğu siteye kadar gelip kendisi hakkında bilgi topladıklarını, korkudan sokağa çıkamaz hale gelen Floridi, şunları söyledi:**Telefonla arayıp,ayağını denk al, karşına aldığın kişilere dikkat et, yoksa biz gerekeni yaparız. Canına susadıysan sen bilirsin! Ölmek istiyorsan bu isteğini yerine getiririz!  diye beni tehdit ediyorlar. Bu tehditler yüzünden çelik yelek sipariş edip silah ruhsatı aldım. Patrikhaneye gittiğimde ise görevli memur ve metropolit şoförü tarafından dövüldüm. Başpapaz Bartholomeos ve adamlarının cezalandırılmasını istiyorum.**

            TÜRK KIZINI EVLAT EDİNDİ DİYE PAPAZLIK GÖREVİNDEN ATTILAR

            BİR Türk Kızını evlat edinince papazlık yaptığı Meryem Ana Kilisesindeki görevinden atılan Rum papaz Vasilios Vermişoğlu, Patrikhanenin kendisini öldürmeyi bile planladığını iddia ederek Valiliğe başvurdu. **Beni ve kızımı iğne yapıp öldürecekler** diyen Vasil Vermişoğlu nun bu sözleri üzerine İstanbul Valiliği soruşturma başlattı.

            Meryem Ana Kilisesi Papazı Vasil Vermişoğlu, sırf bir Türk kızını evlatlık almış diye İstanbul Fener Rum Patrikliği tarafından aforoz edildi ve papazlık görevine son verildi. Fakat Patrikhane, Vermişoğlu nun birikmiş 6 aylığını vermediği gibi tazminatını da ödemedi. Bunun üzerine İstanbul Fener Rum Patrikhanesini mahkemeye veren Vasil Vermişoğlu nun başına ilginç olaylar geldi: Tehdit edildi, evinin kilitleri değiştirildi, evdeki eşyaları alçındı.

            Meryem Ana Kilisesi eski papazı Vasil Vermişoğlu da şöyle diyor:

            **Beni Atina ya kaçırmak istiyorlar. Evime 3 kişi geldi ve beni zorla götürmek istedi. Sokakta yürürken 2 kişi beni silahlarıyla kovaladılar. İstanbul Fener Rum Patrikhanesi nin resmi koruması Mehmet B. de beni tehdit etti.**

                      PAPAZ SALDIRDI

            İstanbul Fener Rum Başpapazlığı ile ilgili başka bir olay ise, 2002 yılının sonbaharında yaşandı. Patrikhane despotlarından Sofokli Dimopolos (Venyamin)e 32 bin dolar borç verdiğini belirten Canan Tatlı, alacağını istediğinde tehdit ve saldırı ile karşılaştığını belirterek, Fatih Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu. Canan Tatlı dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:

            **Patrikhane nin ismine ve papaza güvenerek bu parayı kendisine verdim. Ortak tanıdığımız bir avukatın yanında bana senet imzaladı. Ancak parayı ödemedi. Bir süre sonra beni başka papazlarla tanıştırdı. Onlar bana sen üzülme paran kaybolmaz dediler. Daha sonra papaz Dimopolos beni bekleme salonuna aldı. Burada resmi koruma Mehmet B. ve Patrik vekili Teoliptos küfürler ederek üzerime saldırdılar. Teoliptos, senedi elimden alarak yırttı. Beni ölümle tehdit ettiler.

 

            2.500 Rum u temsil eden Fener Başpapazı, bu cesareti kimden alıyor? Yetkili makamları ve savcıları göreve davet ediyoruz..

            HADDİNİ AŞAN BAŞPAPAZ BARTHOLOMEOS, ŞİMDİ DE BULGAR KİLİSESİNE EL ATTI

Kendisini Ortodoks dünyasının manevi lideri (Ekümenik) ilan eden İstanbul Fener Rum Patriği Bartholomeos, Avrupa Birliği (AB) Kanunları kapsamında azınlıklara yeni haklar tanınmasıyla iyice kontrolden çıkmaya başladı. Bugüne kadar ziyaret ettiği her yabancı ülkede kendini **ekümenik** olarak tanıtan İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos, diğer ORTODOKS kiliselere de müdahale etmeye başladı. Bunun en çarpıcı örneği ise İstanbul da BULGAR KİLİSESİ ile İSTANBUL FENER RUM BAŞPAPAZLIĞI arasında yaşandı.

            İstanbul Fener de bulunan Rum Başpapazlığı, kendisiyle hiçbir organik bağı bulunmayan BULGAR ORTODOKS KİLİSESİ Başpapazı Konstantin Kostov u aforoz ettiğini açıkladı.

İstanbul Fener Rum Başpapazlığı Sen Sinod Meclisinde oybirliği ile alınan aforoz kararı ile Bulgar Kilisesi Başpapazı Kostov un azledilmesi tepki aldı. İstanbul Fener Rum Başpapazlığı Sen Sinod Meclisinin 31 Ekim 2002 de yaptığı toplantı sonunda Bulgar Ortodoks Kiliseleri Vakfına gönderilen yazıda şöyle denildi:

**İstanbul daki Bulgar Ortodoks kiliselerinde ruhani görev ifa eden Konstantin Kostov, Ortodoks kilisesinin kutsal kaideleri ve ritüeline aykırı hareket ettiğinden dolayı, Patrikhanemiz Sen Sinod Meclisinin bugünkü oturumunda oybirliği ile alınan kararı ile, ruhanilikten azledilmiştir.

İmza: Patrik Vekili Metropolit Theoliptos.**

Tüzel kişiliği ve hiçbir vasfı bulunmayan Fener Rum Başpapazlığının, Türkiye tarafından resmen tanınan Bulgar Kilisesine (Egzarhlığına) yönelik düşmanca tutumu, bu cemaatin üyeleri tarafından tepkiyle karşılandı. İstanbul Fener Rum Başpapazı Bartholomeos un, Bulgar Ortodoks Cemaati üzerinde oyunlara bir yenisini eklediğini belirten Bulgar işadamı Bojidar Çipov, ekümenik sevdasındaki Bartholomeos un Bulgar kökenli cemaati yönlendirmek istemesinin Cumhuriyet kanunlarına aykırı olduğunu hatırlattı. **Bartholomeos, kanunlara karşı aykırı hareket ediyor** diyen Bojidar Çipov, İstanbul Fener Rum Patrikhanesi ve Başpapaz Bartholomeos ile ilgili olarak görüşlerini şöyle açıkladı:

**O nun amacı bütün Ortodoksların lideri olmak. Fakat Lozan a ve kanunlarımıza baktığımızda kendisi ancak Türkiye de bulunan Rumlara hitap edebilir. Bartholomeos un hareketlerine ve faaliyetlerine bakıldığında ise, ortaya şık olmayan bir tablo çıkıyor. Dünyadaki bütün Ortodoksların liderlerine soyunan Bartholomeos, gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında çeşitli çalışmalarda bulunarak ekümeniklik idealini gerçekleştirmeye uğraşıyor, bunun için de yabancı ülke yöneticilerinden destek arıyor. Halbuki İstanbul daki Rumların nüfusu 1500 civarında. O ise, bu nüfusu 5-6 bin göstermek derdinde. Bunun için de, bizi ve diğer Ortodoks cemaatleri kendilerine dahil etmek istiyorlar.

Bartholomeos ayrıca,Heybeliada Papaz Okulunu açarak papaz yetiştirmek istiyor. Bartholomeos, din adına milliyetçilik yapıyor. Onda bütün Ortodokslar Yunan dır mantığı var. Bu mantığın amacı ise MEGALİ İDEA dır. Bunları incelemek lazım. Bartholomeos un bütün amacı dünyadaki 200 milyonluk Ortodoks kitlesini nüfusu altına almak.

          

 Amtaran:KÖKTÜRKLER

 

 -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

BU ÇALIŞMA HRİSTİYAN UZMANI Aytunç ALTINDAL'IN ESERİNDEN ALINMIŞDIR.

 

Bu iddia ilk kez İS 217-220 yılları arasında Doğu Roma İmparatoru Domitian'ın bilge eşi İmparatoriçe Julia Domna'nın imparatorluk arşivindeki belgeleri vererek Flavius Philostratus adlı ünlü bir yazara hazırlattığı kitapta ortaya atılmıştır. Kitapta, Tynalı Apollonius'un yardımcısı Ninovalı Damis'e emanet ettiği yazıları ve gezi notlarıyla mektupları belgeleriyle açıklanmıştı. Buna göre İsa ile aynı tarihte doğmuş olan bu kişi, çeşitli mucizeler yapmış, bir şifacı ve büyü üstadı olarak tanıtılmıştır. Kitapta, Apollonius'un yaşadığı dönemde ve Flavius'un günlerinde ‘insan suretindeki tanrı adıyla tanındığı vurgulanmıştı.

 

Nedir ki Apollonius'un yaşamı ve eserleri , İS 325 yılında İmparator Konstantin tarafından toplanan 1. Ekümenik Konsil'de alınan gizli bir kararla Plagiarisma (İntihal) yoluyla İsa Mesih'e atfedilmiş ve Anadolu Ermiş Kilise tarafından adı ve eserleri ortadan kaldırılarak tarihten silinmiştir.

 

Kilise bütün bu yayınlara karşı Apollonius'un çok tehlikeli bir Okültist, Gizli İlimler üstadı olduğunu ve İsa'dan üstün olmadığını söylemekle yetinmiştir. 20.Yüzyıl'a gelindiğinde yaklaşık 300 kadar kitap yayınlamış ve bunlarda da Apollonius'un Hıristiyanlığın gerçek kurucusu olduğu belirtilmiştir. 1954'de ABD'de Alice Weston imzalı kitap bu tartışmayı daha da alevlendirmiş ve İncil araştırmalarında tartışılmaz gerçeklik olarak kabul edilen İncil metinlerinin aslında tamamen ilk dönem Kilise Babaları tarafından uydurulmuş yalanlar oldukları ve İsa'nın ‘sanal' bir roman roman kahramanından daha fazla bir anlam ve önemi olamayacağı bilimsel ve arkeolojik bulgularla ilkin akademik çevrelerde sonra da basında tartışılmaya başlanmıştır.

 

Tarihte çok az kitap, yüzyıllar boyu sürecek tartışmaların kaynağı olmuştur. Flavius Philostratus'un yazdığı ya da Damis'in tuttuğu notlardan ve İmparatoriçe Julia Domna'ya iletilen belgelerden derlediği ‘' Tyanalı Apollonius'un Yaşamı ‘' böyle bir tartışmanın odağı olmuştur. Bu kitapta verilen bilgilere göre, Tyanalı Pagan Apollonius'un yaşamı ile Yahudi asıllı İsa Mesih'in yaşamı nerdeyse birebir çakışmaktadır.

 

Şöyle ki Flavius'un yazdığına göre, Apollonius günümüzün takvimiyle hesaplanınca, İ.Ö. 4. yılında Tyana kentinde doğmuştur. Tyana, birinci yüzyılda Kapadokya'daki en ünlü ve gelişmiş pagan yerleşim alanlarından biri, belki de birincisiydi. Batısında Galetia ( Konya ve çevresi ), doğusunda Armenia, güneyde Kilikya, kuzeyde Pontus ile komşuydu. Tyana, günümüzde Niğde'nin Kemerhisar ilçesidir.

 

Tyana, Kilikya Boğazı denilen bir geçitte Pozantı'ya ( Podandus ) ve oradan da Tarsus ve Adana'ya bağlıydı. Bu iki kentte o dönemde en az Edessa ( Urfa ) ve Carrhae ( Harran'ın 1.yy'daki adı ) kadar gelişmiş ve uygarlaşmış kentlerdi. Ama Kapadokyalılar, o yıllarda olduğu gibi, ilginçitir, 10.yy'da da gözükara, kaba, dikkafalı,söz dinlemez cesur gibi sıfatlarla anılıyorlardı. Öyle ki, 10.yy'da saray geleneğinde Kapadokyalı demek sert, hoyrat, kabadayı demek anlamına geliyordu.

 

Apollonius'un doğum tarihi ile İsa'nın doğum tarihi, kuvvetle muhtemelen aynıdır. Katolik Kilisesi ile diğer kiliseler arasında bu konuda sorun vardır.

 

Flavius'un kitabından öğrendiğimize göre Apollonius, çok varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğudur.ataları Tyana'nın kurucularındandır. İyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. On altı yaşına geldiğinde ailesinin isteği üzerine o dönemde eğitim merkezi sayıaln Tarsus'a gitmiş ve buradaki Pisagorcu/Apollo'ya bağlı kişilerle tanışmış ve onların öğrencisi olmuştur. Aynı yıllarda, daha genç olarak Aziz Paul da Tarsus'ta eğitim ve öğrenim görüyordu. Bir Yahudi Farisi mezhebinin öğretilerine göre, diğeri de Roma İmparatorluğu'nun asli dinsel sistematiği olan Paganizm‘e göre eğitilmişlerdi. Aziz Paul da Tarsus'un yerlisi, zengin bir ailenin iyi eğitim görmüş bir çocuğuydu. Daha sonraki hayatında kendisini, tutucu Farisiler'in ‘en‘ tutucu Farisisi olarak tanımlamıştır. Apollonius ile Paul'un Tarsus'ta tanışıp tartışmış olmaları muhtemeldir. Ancak kesinlikle ‘olmamıştır' denilebilecek bir gerçek vardır. İkisi de, tüm yaşamları boyunca İsa'yı hiç görmemiş ve tanımamıştır.

 

Aziz Paul ileriki yaşlarında, başlangıçta çok karşı olduğu, İsa Mesih olayını yaymayı üslenmiş ve dört Evangelist'in Gospeller'ini vaaz etmeye başlamıştır. İlginç olan, şu ünlü Lazarus olayıdır. Dördüncü Gospel'in yazarı John –ki bunu onun yazdığı belli değildir- İsa'nın Lazarus adlı bir genci ‘öldükten sonra dirilttiğini' yazmıştır. ( Not: Neredeyse bu Lazarus ve diğer ‘sözde' dirilenler, daha sonra tekrar ölmüşler ve bu kez yanlarında İsa olmadığı için, bir daha dirilmek şansını yakalayamamışlardır. )

 

Bu masalda garip olan, John'un son Evangelist olması ve Gospeli'ni İsa'nın ölümünden ( İS yaklaşık 27-29 yılları ) 60 yıl kadar sonra yazmış olmasıdır. Oysa Claude-Carrierre'nin de belirttiği gibi, ilk Gospel'in yazarı Matthew, İsa'nın hep yanında yer almıştı. Her zaman onunla beraber olmuş he zaman ona yakın olumuştu ama kendi Gospel'inde, böylesine inanılmaz bir olaydan tek satırla dahi söz etmemişti.İlginçtir ki, Katolik Kilisesi Apollonius'u karalamak için onun ‘cinlerle' uğraşan, şifa getirmek amacıyla ‘cinleri' kovan bir büyücü olduğunu yüzyıllardır yinelemekteydi.

 

İsa'nın Lazarus'u Öldükten Sonra Diriltmesi

 

Katolik Kilisesi'ne göre Pagan Apollonius, ‘cinlerle' konuştuğu ve onları yönlendirdiğini öne sürmüş bir ‘Sahte Şifacı'dır. Nedirki, o dönemde ‘Cin' ilmi (Demonology) ile sadece Paganlar uğraşıyorlardı. Yahudilerde böyle bir uygulama ve inanç yoktu, olamazdı. ‘Cin Kovma' (Exorcism) Paganlara özgü bir ‘Şifa' yöntemiydi. Bugünkü tanımlarla söylersek bir tür ‘Ruhsal terapi' ve psikolojik danışmanlık ve ‘ruhsal sağım'dı.

 

Doğrudur, 1.yy'da bu dalda da en ünlü kişi Apollonius idi. Şaşırtıcı olan tamamen Paganlara ait olan bu uygulamanın tıpkısı günümüzün Katolik Kilise'sinde ‘resmen' vardır ve rastlantıya bakın ki, yüzyıllardır Kilise'ye bağlı sofu Katolik Papazlar, Kilise'nin gizli bölümlerinde ‘cin kovmakla' meşguldüler. Katolik Kilisesi'nde resmen ‘Cin Kovma – Cin Çıkarma' dairesi vardır. Ve adı da ‘Athenaeum Pontificium Regina Apostolorum'dur. Burada deneyimli papazlar, tıpkı Pagan Apollonius'un yaptığı gibi, ruhsal bunalımlar geçirmekte olan hastalarını ‘zapt' etmiş olan cinleri (Demos) çıkartmakta yada kovmaktadırlar. Şu farklı ki, Apollonius bunu Hindistan'da, Mısır'da ve Askelipos'ta öğrendiği yöntemle ‘Doğa' adına yapmıştı. Katolik Papazlar, Konstantin'in emriyle ‘Devlet Tanrısı' yapılmış olan İsa Mesih ve O'nun olduğu söylenen Kutsal Kitap İncil adına yapmaktadırlar. Papazlar neyin adına yapsalar da sonuç bir Pagan pratiğinin, Katolik Kilisesi tarafından gasp edilerek kendisine mal edilmiş olduğu gerçeğini değiştiremez.

 

Tıpkı İsa Mesih gibi, Apollonius ‘DA' (Deus Absconditus) insanlara kötü huylarından vazgeçerlerse, kendilerine yeni bir yaşam verileceğini muştulamıştır. Bir farkla ki, İsa bu yeni ve ‘ölümsüz' yaşamın kendisinden geleceğini söylemiş -yada Kilise babaları onun ağzından söylemişler- Apollonius ise bunun Pagan Tanrıları tarafından verileceğini öne sürmüştür.

 

Tıpkı İsa Mesih gibi, Apollonius da ‘yeryüzünün' tüm imkanlar için olduğunu hiçbir zalimin ve/veya tiranın yeryüzüne ‘El' koyamayacağını ve insanları köleleştirmeyeceğini vaaz etmiş ve insanları zalimlere karşı çıkmaya çağırmıştır. Bir farkla ki, İsa Apollonius gibibu çağrısının arkasında durmamış ve gösterdiği cesaretsizlik nedeniyle Yahudilerin umutla bekledikleri ‘mesih' olabilme şansını yitirmiştir. Apollonius ise zindanda bile çağrısını yinelemekten çekinmemiştir.

 

Tıpkı İsa Mesih gibi Apollonius ‘DA' konuştuğu zaman Peygamber yada W.C: Frend'in deyimiyle bir ‘Yasayapıcı' (Lawgiver) gibi konuşmuş ve söylediklerinin uygulanmasını yanlışların düzeltilmesini, hatalardan dönülmesini, sağlamak istemiştir. Bir farkla ki,İsa'nın vaaz ettikleri, muhtemelen 10/15 kişi tarafından hayata geçirilmiş, Apollonius'un sözleri ise tüm Pagan dünyasında yankılanmış ve hayata geçirilmiş. Bunların hayata geçirilmesinde, krallar, imparatorlar, Apollonius'un işaret ettiği yanlışların ve hataların düzeltilmesinde ondan sözünü dinleyerek özel emirler ve fermanlar yayınlamışlardır. Örneğin bir Pagan geleneği olan ‘kurban' edilmesinin yanlış olduğunu ilk kez Apollonius tarafından dile getirilmiştir.

 

Olayın özü şudur: İncil'in Yeni Ahit bölümünde İsa Mesih'e atfedilen birçok özellik, mucizeler de dahil ‘intihal' izlemini vermektedir. Bunların birçoğu, İsa'nın ağzından çıkmamış sözlerdir. Bunların birçoğu, İsa'nın ağzından çıkmamış sözlerdir. Bunların bir çoğu İsa Mesih tarafından yapılmış işler ve mucizeler değildir. İsa nasıl ki, babasız doğarak ‘Baba Tanrı'nın Oğlu' yapılmışsa ‘Tanrı Oğlu' yapmak fikri İncil'den en az 1000 yıl önce Hindistan'da ve Mısır'da uygulanan bir gelenekti. Ölü Deniz'de bulunan'Oumran' belgelerinde İsa'nın da kuvvetle muhtemelen esinlenmiş ve etkilenmiş olduğu Esseneler, İÖ 200 yıllarından beri ‘ Seherin/ Şafak'ın Oğlu/Oğulları' (bene ha-shahar) ile ‘Işığın Oğulları' ayrımını yapıyorlardı. Eldeki okunmuş belgelere göre, Esseneler'in Belletici Öğretmeni (maskil) henüz belirli olgunluğa gelerek / ulaşarak ‘Işığın Oğlu' olmamış genç tilmizlere ‘Seher'in Oğulları, burada öğrendiklerimizi tam olarak uygularsanız, yeniden yaşam yoluna dönersiniz' diyerek onları uyarırdı, gelenek böyleydi. (and returned to the path of life) . Gerçekte İncil'de kendini gizleyen, gözlere gözükmeden İncil'in sayfalarından dolaşan ‘Deus Absconditus' ( invisible God) gmze görünerek bu sayfalarda ‘Dolaştırılmış' olan İsa Mesih değil, doğrudan doğruya Apolonlius'tur, denilse yanılgı olmaz kanısındayım.

 

İncil'de adı geçen tam on Meryem vardır ve bunlardan İsa'nın annesi olarak gösterilen ‘Bakire Meryem' dışındakilerin kimlikleri koyu bir sis perdesinin ardına saklanmıltır. Bu on Meryem'den hangisinin Maria Magdelana olduğu da belli değildir.Hatta Maria Magdelan'nın, İsa'yı yetiştirmiş olan bir süt anne olduğu bile iddia edilmiştir.

 

İlkin İncil'de yer alan şu on Meryem'i görelim. Bunlar sırayla, İsa'nın annesi Kutsal Bakire Meryem, Havari James'in annesi Meryem, Evangelist = İncil'in dördüncü kitabının yazarı Yuhanna'nın (John) annesi Meryem, kim olduğu bilinmeyen esrarengiz bir kadın olarak kalan ve sadece ‘Öteki' (Other) diye tanıtılan Meryem, fahişe Meryem, Mary Jacoby diye adı ve soyağacıyla belirtilmiş olan Meryem, Maria Magdalena (Mecdelli Meryem), Mark'ın yazdığı ikinci kitapta adı geçen Bethany'li Meryem ve son olarak da Mısırlı Meryem'dir. İlginçtir ki 16.yy'da iki Meryem daha eklenmiştir bu listeye.

 

Şöyle ki, İsa'nın annesi Meryem'in annesi Hannah (Anna) İncil'de anlatıldığına göre kısırdı. Bu aynı zamanda tüm Kutsal Kitap'taki beşinci kısır kadındır.Daha sonra, Tanrı'nın lütfuyla hamile kalıp Meryem'i doğurmuştur. 16.yy'da bu klasik anlatım bir hayli tartışılmış ve bazı din adamları bunun doğru olmadığını ,üçüncü yüzyılda uydurulduğunu ve amacın da İsa'nın annesine kutsiyet atfedebilmek için Kutsal Kitap'taki Abraham (İbrahim Peygamber) ve eşi Sarai'yi örnek alarak Hannah'ı da kısır yaptıkları şeklindeki iddiaydı. Özellikle Protestanlığın ilk kuruluş yıllarında ortaya atılan bu iddiaya göre Hannah kısır değil tam tersine üç evlilik yapmış ve her kocasından bir kız çocuk evlat edinmiş ve içinüde Meryem adını vermişti. İsa'nın annesinin bu hesaba göre kendisinden yaşça çok genç neredeyse İsa ile yaşiı iki de ‘Bebek Teyzesi' vardı. Protestanlar bu nedenle Bakire Meryem'e hiçbir kutsiyet atfetmezler ve onun sadece Tanrı'nın ‘Biricik' Oğlu'nun yeryüzüne gönderilmesinde kullanılmış bir araç daha doğrusu bir tekne (=Vessel) olduğunu öne sürerler.

 

İncil'de Mecdelli Meryem'in adı pişman olmuş fahişe olarak geçer. Buna göre, İsa bir gün havarileriyle dolaşırken mesleğini icra etmekte olanbu kadına rastlar ve ona hiçbir söz söylemeden bir süre bakar. Kadın (MM) birden silkinir ve fahişeliği bırakarak İsa'nın aradıkları arasına katılıverir. Bu İsa'nın mucizelerinden biri olarak gösterilmiştir. Oysa özellikle 1960 ‘dan sonra Harvard'lı ilahiyatçılar bu fahişelik meselesinin de tıpkı diğer bir çok uydurma gibi İncil'e sonradan ve özellikle de İmparator Konstantin ‘in isteği ile kararlar almış olan İznik Konsil'yle birliktr eklendiğini saptamışlardır. Bu ilahiyatçılara göre Mecdelli Meryem, bırakın fahişe olmayı, gizli bir ezoterik örgütün ‘Baş Rahibelerinden biriydi.Dahası İsa'nın bilmediği birçok sırrı bu Meryem İsa'ya aktarmış ve onu hem eğitmiş hem yönlendirmişti. Bu iddia özellikle İngiliz ve Amerikalı kadınlı erkekli çok geniş bir ilahiyatçılar topluluğu tarafından savunulmaktadır. Vatikanise onların bu istekleri ve iddiaları karşısında şimdilik sessiz kalmayı her zamanki gibi seçmiş görünmektedir. Yine de İncil'in düzeltilmiş yeni basımının hazırlandığı şu dönemde hiç değilse İsa'nın annesi Meryem'in hamileliği ile ilgili bazı düzeltmelerin yapılacağı tahmin edilmektedir.

 

Mecdelli Meryem'in, fahişe değil gizli bir- Mısır kökenli ve İsis çıkışlı- örgüt üyesi olduğuna dair kanıları güçlendiren belgeler 1947'de n sonra bulunan ve /veya ortaya çıkartılan bazı ilk dönem İncillerinden ve yine o yıllarda yazılmış olan bazı gnostik İncil'lerden kaynaklanmıştır. Bunların en önemlisi işte bu yeni bulunan ‘Mecdelli Meryem İncili'dir. Klasik İncil'de fahişe olarak tanıtılan bu Meryem'in Gnostiklerce yazılmış olan yaşamında bambaşka bir profil vardır. Bu incilerde Meryem ‘Dişil İlkeyi' (Sofya=Hikmet) temsil eden bir tür Bilge Kadın ve Baş Rahibedir. Bu iddia İncil terminolojisi ve literatüründe için çok tehlikeli bir belgedir. Çğnkğ İznik Konsili'nde İsa, ‘ Logos' adı verilerek ‘tanrı'nın Kelamı ve Hikmeti' yapılmıştı. Dolayısıyla dişil ilke ‘Eril=Logos' yapılarak İsa'ya mal edilmişti.

 

Kısacası klasik anlatımda yer alan fahişelik olayı ‘kadın düşmanı' Kilise Babaları'nın bir uydurmasıdır, diyebiliriz. Kaldı ki, kesin olan Mecdelli Meryem'in ve / veya Bethany'li Meryem'in İsa'nın gömüldükten sonra mezarının ‘Boş' olduğunu gören ilk kişi olduğudur.. Gnostik yazarlara göre ise Üç Meryem bunu birlikte görmüşlerdir. Üçüncüsü Havari James'in annesi Meryem'dir. Bu sonucu Meryem'in ardında İncil'deki ‘En' esrarengiz kişi sayılan zengin ve kültürlü bir Yahudi vardır.. Bu esrarengiz adam, Joseph Arimeteadır. Gerçekte İsa'nın gömülmesi için yapılan mezar bu adama aitti ve Meryemler'in ‘Boş' buldukları mezar buydu – çünkü Joseph Arimetea ölmemişti ve İsa'nı bedenini Çarmıh'tan indirme hakkını Romalı garnizon komutanı ona vermişti.

KATOLİK KİLİSESİ'Nİ NE BEKLİYOR

Bugün Vatikan kısa adıyla tanınan dini ve seküler kurum gerçekte son 2000 yıldır sayısız entrika ve oyunlarla ayakta durmuştur. Gelip geçmiş olsun 264 Papa'dan en az otuz kadarının doğal ölümleriyle ölmedikleri bilinmektedir. Bu Kilise sadece Tyanalı Apollonius değil, kendi katı ‘‘dogmalarına'' karşı çıkan herkesi ortadan kaldırtmıştır. Buna karşılık kendi içinde her türlü büyü ve sihir ile uğraşmış papalar da vardır. Örneğin XXII. John bunlard